URARTULARDA EKONOMİ
ve
SANAT
Urartu
sanatı, farklı kültür ve kaynakları içinde barındıran bir yapıya
sahipti. Mimari
ve mühürcülükte Suriye ve Anadolu gelenekleri daha belirgin iken, yazı,
resim ve süsleme sanatlarında Asur’dan esinlenmiştir.
Ancak ülkesinin coğrafi ve topografik özelliklerine uyum sağlayarak oluşturdukları
eserlerde, gerçek bir Urartu damgası daima kendisini belli etmiştir.
Urartu’nun
üstün maden teknolojisi, bu uygarlığın en önemli ve ayrıcalıklı özelliklerinden
birisidir. Prof. Veli Sevin’in anlatımıyla Urartular, Ön-Asya uygarlıkları
arasında, madencilik açısından en ön sırayı alan uluslardan birisidir.
Burada önemli nokta, bir çağa adını veren demir endüstrisinin, bu bölgede
ortaya çıkışı ve gelişiminin Urartular sayesinde olmasıdır. Zira ham
demiri cevherinden arındırarak, üretmesini bilen ilk halk, Urartulardır. Van
Gölü havzasındaki Karagündüz ve Ernis’te Erken Demir Çağı’na ait
mezarlara konan hediyeler arasında, çok sayıda demir ziynet eşyası ile törensel
silahlara rastlanmıştır.
Demirin
yanında, ondan çok önce işlemesini öğrendikleri Tunç ile de eşsiz
eserler vermişlerdir. Bakıra kalay karıştırarak oluşturdukları bu madeni,
gerek dökme, gerekse dövme tekniğini kullanarak şekillendiriyorlardı. Özellikle
balmumu kalıplar kullanarak ürettikleri içi boş heykelcikler, dökme tekniğinin
en güzel örnekleridir. Kabartma resimlerle süslü kemerler, miğferler ve
kalkanlarla, at koşum takımları, tutamakları arslan ve boğa başı şeklindeki
kazanlar, kap-kacaklar da dövme tekniğine örnek oluşturur. Tunç eserlerin büyük
bir bölümü, kabartmalarla bezenmiştir. Bunlardan özellikle kemerlerdeki
geniş repertuar içerisinde, Urartu krallarını savaş ve avdayken gösteren
ya da bir Urartu ordusunun yürüyüşünü betimleyen sahneler geniş yer
tutar. Bu sahnelerin büyük bir bölümü, IX.-VIII. yüzyıl Asur saray
kabartmalarından aynen kopya edilmiş gibidir. Buna karşılık kuş gövdeli,
akrep kuyruklu insan; at başlı insan; veya arslan bacaklı boğa ve keçi
kafalı kuşlar gibi şaşırtıcı yaratıklar ise Urartu’nun kendi öz
karakterini yansıtır. Bu türden
yaratıklar aynı zamanda Urartu Mitolojisi’nin de ne kadar renkli olduğununun
göstergesidir.
Daha
çok tunç eserler üzerindeki figürlerden tanınan Urartu resim sanatı,
stilistik ve ikonografik yönden saray sanatı ve halk sanatı olmak üzere iki
bölüme ayrılır. Yukarıda sözünü ettiğimiz kemerler, at koşum takımları,
kalkanlar, miğferler vb. eserler üzerinde karşılaşılan figürler tümüyle
saray sanatının temsilcileridir. Bunlar saray atölyelerinde, Urartu bürokrasisinin
siparişiyle çalışan sanatçılarca yapılmışlardır. Kaleler dışında
yeralan kutsal alanlarda, adak olarak sunulmuş tunç levhalar ise halk sanatının
örnekleri olarak gösterilebilir. Bunlara en iyi örnek, Giyimli’de
bulunan levhalardır.
Kuyumculuk
ile dövme ve dökme tekniklerinin ustaca uygulandığı madeni eserler arasında,
altın ve gümüş ziynet eşyaları, fibulalar, hayvan ve insan
heykelcikleri, şamdanlar, masalar ve tahtlar da dikkat çekicidir. Urartular,
kadın erkek ayırmaksızın süs eşyası kullanmayı seven bir halktı.
Kolyeler, küpeler, bilezikler, yüzükler, hızmalar ve süs iğneleri bu
insanların adeta ayrılmaz birer parçasıydı. Bilezik ise en çok sevdikleri
süs eşyasıydı. İki ucu ejder başı biçimindeki bu bilezikler genellikle
tunçtan dökülüyordu.
Hayvan başlı, süslü çengelli iğneler, fibulalar
ve küpeler de dikkat çekici bir incelikle yapılmışlardır. Granülasyon
ya da taneleme adı verilen bezeme tekniğiyle yapılan küpe ve iğneler, en çok
tercih edilen ziynet eşyalarıydı. Boncuklar da süslemede önemli bir yer
tutuyordu. Boncuk yapımında özellikle akik, cam ve firitin yanında,
kuvarsitten de yararlanılmıştır.
Urartuların
oldukça özenli ürünler verdikleri ve maden işlemeciliğindeki ustalıklarını
kanıtladıkları bir başka alan ise, mobilya aksamıydı. Fildişi, mobilya süslemelerinde
kullanılan bir hammadeydi. Kuzey Suriye’den alınan fildişi, ustaca işlenerek
hem ülke içinde, hem ülke dışında satılıyordu.
Toprakkale
ve Altıntepe’de bulunan kartal başlı ve insan gövdeli grifon
kabartmaları ve kadın-erkek heykelcikleri, Urartuların bu sanat dalında köklü
bir geleneğe sahip Suriye’nin etkisinde kaldığını göstermektedir. Hatta
bu eserlerin Urartu saraylarında çalışan Suriyeli sanatçılarca yapılmış
olması da mümkündür. Buna
karşılık Altıntepe’de bulunan fildişi arslan heykelcikleri, gerek teknik
ve gerekse biçim yönünden tümüyle Urartulu özellikler taşır. Suriye ve
Asurla ilişkili bu güney atölyesinin yanı sıra, kuzeyde Karmir-Blur’da kısmen
bozkır sanatının etkisinde, daha basit işçilik gerektiren eserler üreten
farklı bir atölye de etkinlik göstermekteydi. Urartu Krallığı fildişi
ticareti ve oymacılığında Fenike ve Suriye’den sonra önemli bir yere
sahipti.
Urartuların
kendilerine özgü bir mühürcülük anlayışları vardı. Bu anlayış gereği,
mühürler yalnızca bir mülkiyet ifadesi olarak değil, nazarlık ya da muska
(=amulet) şeklinde de kullanılmıştır. Damga, silindir ya da iki türün karışımı
olan damga-silindirler, taş,
tunç, altın ve kemikten kazınıyorlardı. Damga
ve özelikle de damga silindir türüne girenler daha geniş bir uygulama alanı
bulmuşlardır. Oturur durumda hayvan ya da insan başı şeklinde olabilenler
yanında, genel olarak dışbükey kenarlı, tutamaklı çan biçimliler ile
silindir gövdeli, tutamaklı türler daha çok tercih edilmişlerdir. Bunların
yan yüzlerinde çoğu kez dini konulu bir friz; alttaki baskı yüzlerinde de
stilize biçimde karışık hayvan motifleri görülür. Motiflerin yapımında
sık sık matkap kullanılmıştır. Çivi yazılı kraliyet mühürleri ise,
daha büyük bir özenle işlenmişlerdir.
Ahşap,
taş ve maden, Urartu ticaretinin temel kalemleriydi. Tüm bu süs eşyaları ve
diğer eserler Frigya, Kıta Yunanistan ve İtalya’ya ihraç ediliyordu.
Gelişmiş ve geniş bir ticaret ağı kurdukları, uzak bölgelerde yapılan
kazılarda ele geçen buluntularla kanıtlanmış durumdadır. Özellikle Urartu
kazanlarının yanlarına aplike edilen süsler ve kulplara başka ülkelerde de
sıklıkla rastlanmaktadır. Urartu maden sanatının örneklerine benzer ürünlere
Etrüsk kalıntıları arasında rastlanmış olması da ilginçtir. Kökenleri
Kafkasya’ya dayanan Etrüsklerin M.Ö. VIII. yüzyılda İtalya’ya yerleştikleri
bilinmektedir. Bu ürünleri ticaret yoluyla Urartulardan alabilecekleri gibi
kendi yaptıkları eserler olabileceği de gözden
uzak tutulmamalıdır.
ÇANAK
ve ÇÖMLEKÇİLİK:
Urartularda
çanak ve çömlekçilik de çok gelişmişti. Bu dalda madenciliğin büyük
bir etkisi bulunmaktadır. Zira Urartu kalelerinde bulunan çömlek atölyelerinde,
kırmızı renkte ve parlak görünümlü bakır ve tunç gibi madeni kapların
taklidi lüks mallar üretilmekteydi. Şişkin karınlı, yuvarlak ya da yonca ağızlı
küçük testiler, yüksek ayaklı kadehler ve çeşitli türde çanak ve
tabaklar çok sık yinelenen kap biçimler arasındaydı. Çanak-çömlek biçimle-rinde
görülen bu monotonluk, iyi düzenlenmiş organize bir endüstrinin sonucudur.
Gerçekten de belirli boy ve biçimdeki kapların fabrikasyon üretimi, gelişkin
bir toplum ve ekonominin varlığına kanıt oluşturmaktadır.
Bunların
yanında, boğa başlı tunç kazanların pişmiş topraktan kopyaları ve
dinsel törenlerle ilgili olarak çizme ya da hayvan biçimli kaplar da yapılmıştır.
Daha çok eski Anadolu gelenekleriyle ilişkili olmakla birlikte, I. binyılda tümüyle
Urartu’ya özgü görünen bu kırmızı cilâlı çanak-çömlek örnekleri
halk tarafından fazla benimsenmemiş; krallığın yıkılışından sonra da
hiç kullanılmamak üzere unutulmuştur.
TARIM
VE HAYVANCILIK:
Madencilik
dışında tarım ve hayvancılık da Urartuların sosyal hayatında önemli bir
yer tutmaktaydı. Bağ ve bahçecilik, tarla tarımı arazinin elverdiği ölçülerde
yapılabilmekteydi. Doğu
Anadolu Bölgesi’ni diğer bölgelerden ayıran en önemli coğrafi özelliği
deniz seviyesinden oldukça yüksekte bulunması ve dolayısıyla dağlık bir
yapıya sahip olmasıdır. Bu iki özellik bölgede yaşayan insanlar üzerinde,
ekonomik bakımdan, hayvan besiciliği-nin tarımdan daha yaygın olmasına
neden olmuşsa da, Urartu krallarının yaptırdıkları sulama tesisleri
sayesinde daha sonraları tarım ön plana geç-miştir. Böylece küçük ve
ova vadilerde tarım canlanmış, önemli ölçüde arpa, buğday, kızılca (kılçıklı)
buğday, darı, çavdar, bezelye, nohut, bakla, merci-mek ve susam yağı yetiştirilmiştir.
Ürün fazlası komşu ülkelere satılmış bu da, ekonomik zenginliğin artmasına
neden olmuştur. Pekçok Urartu kale-sinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan
herbiri 1000 litre yiyecek ve içecek alan yüzlerce pitos, yapılan tarımın
ne denli modern ve geniş kapsamlı olduğunu göstermektedir. Bu depolarda en
fazla alan, oldukça geniş üzüm bağlarından toplanan üzümlerle yapılan
şaraplara ayrılmıştı. Tarihin babası Herodot, Doğu Anadolu Bölgesi’nden
elde edilen kaliteli şarapların güneyde Basil kenti pazarlarında satıldığını
yazmaktadır.
Urartular tarım ve hayvancılığın gelişebilmesi için büyük ölçekli projeler uygulamışlardır. Bu amaçla inşa edilen baraj, gölet, kanal ve sulama sistemleri Urartu mühendisliğinin ulaştığı yüksek seviyeyi göstermesi bakımından önemlidir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgileri Urartu Mimarisi bölümünde görebilirsiniz. Topraklarının verimini artırmak ve özellikle kurak yaz aylarında sulama yaparak tarım gereksinimini karşılamak için, ülkenin en uç noktalarına kadar su kanalları ve bentler inşa etmişlerdir. Bunlardan biri günümüzde de kullanılmakta olan, Kral Menua döneminde yapılmış olan 51 km. uzunluğundaki Menua Pili (Şamram Kanalı)dir. Bütün bu gölet, baraj ve sulama kanallarının yapımı, güçlü bir ekonomik yapı gerektirmekteydi. Fakat aynı zamanda bu yapılar nedeniyle de Urartularda tarım çok ileriydi. Ürün fazlası büyük kaplar içerisine konularak ambarlarda saklanıyor, içindeki ürünün cinsi de üzerlerine yazılıyordu. Bu kapları saklamak giderek sorun haline gelince, evlerin alt katları da depo olarak düzenlenmeye başlanmıştır. Yukarı Anzaf Kalesi'ndeki depo binalarında yapılan araştırmalarda, pitosların içinde depolanmış olarak, büyük miktarlarda yabani nohut (Cicer anatolicum) ve mercimek (Lens culinaris)'e rastlanmıştır.
Urartu
kralları ve soyluları, Asurlular gibi, meyve bahçeleri ve üzüm bağları
kurmaya çok meraklıydılar. Hatta yeni bir kentin planlanması sırasında,
yanına daima bir üzüm bağı ve meyve bahçesi kurulmasına özen gösterilirdi.
Bu bahçelere krallar genellikle kendi adlarını (Sarduri’nin Fidanlığı)
ya da bazen eşleri ve kızlarının adlarını (Tariria Hanım’ın Yeri)
verirlerdi.
Uratularda
tarımın yanında, hayvancılık da önem kazanmıştır.
Tanrılara adanacak kurban listeleri, Urartu hayvancılığı hakkında önemli
bilgiler vermektedir. Bu listelerden öğrendiğimiz kadarıyla Urartular,
koyun, keçi, deve, eşek, at ve sığır yetiştiriyorlardı. Bölgenin büyük
bir bölümünün,
uçsuz bucaksız çayır, otlak ve yüksek yaylalarla kaplı olması
hayvancılığın gelişmesi ve başlıca gelir kaynağı olmasının en büyük
sebebiydi. Kazılarda ele geçen koşum takımları, at yetiştiriciliğinin de
çok önemli olduğunu göstermektedir. Nitekim Urartu atları, gerek asur,
gerekse diğer komşu ülkelerde büyük rağbet görür, Asur kralları kuzeye
yaptıkları seferlerden dönüşte, yanlarında çok sayıda Urartu atı da
getirirlerdi.
Urartu
ekonomisinin önemli gelir kaynaklarından biri de, yaptığı seferler sonucu
elde ettiği ganimetler ve yendiği ülkelere koymuş olduğu ağır vergilerdi. Örneğin,
I. Argişti döneminde yalnızca Daiaeni
(Diaohi ya da Diauehi) kralının Urartu kralına her yıl
vereceği verginin yanında “41mina
saf altın, 37 mina saf gümüş, 10.000 külçe bakır, 1000 binek atı, 300 büyük
boynuzlu sığır, 10.000 koyun” vermesi
gerekiyordu.