URARTULARDA EKONOMİ

 

URARTULARDA EKONOMİ

ve SANAT 

Asur kralları, yıllıklarında ve diğer yazılı belgelerinde, Urartu Ülkesini nasıl yerle bir ettiklerini, nasıl yağmaladıklarını büyük bir gururla anlatırlar. Bu belgelerde, ‘bolluk ve bereket ülkesi’ olarak tanımlanan Urartu Krallığı’nın zenginliği ve eyaletlerinden yağmalanan malların Asur Ülkesine nasıl taşındığı en ince ayrıntısına kadar yazılıdır. Örneğin Asurlular, kutsal kent Musasir’i ele geçirdiklerinde, “kapıdaki, güvenlik için vurulmuş kilitleri kırınca” karşılaştıkları zenginlik ve bolluk karşısında hayrete düşmüşlerdir. II. Sargon’a ait ve şu anda Fransa’da Louvre Müzesi’nde bulunan tablette, değerli madenlerin ve 333.500 nesnenin tanımlandığını ve listelendiğini biliyoruz.

Urartu sanatı, farklı kültür ve kaynakları içinde barındıran bir yapıya sahipti. Mimari ve mühürcülükte Suriye ve Anadolu gelenekleri daha belirgin iken, yazı, resim ve süsleme sanatlarında Asur’dan esinlenmiştir. Ancak ülkesinin coğrafi ve topografik özelliklerine uyum sağlayarak oluşturdukları eserlerde, gerçek bir Urartu damgası daima kendisini belli etmiştir.

Urartular, dağlık ve engebeli bir coğrafyada yaşamalarına ve oldukça zorlu iklim koşullarıyla boğuşmak zorunda kalmalarına rağmen, çalışkanlıkları ve azimli ruhlarıyla güçlü bir ekonomi oluşturmuşlardır. Zenginliklerinin kaynağı da özellikle hayvancılık ve madenciliğe dayanmaktadır. Zaten Asur krallarının gözü, Doğu Anadolu ve Toroslarda yatan zengin maden yataklarındaydı. Coğrafi ve jeolojik şartları nedeniyle önemli ölçüde hammaddeye sahip olan Urartu Krallığı, başta Asur olmak üzere pek çok komşu devletin hedefi haline gelmiştir. En önemli madenler, Gümüşhane yöresinden çıkarılan demir, Ergani yöresinden gelen bakır ve Van Gölü’nün güneyindeki dağlık bölgeden sağlanan demirdi. Urartular bu madenleri hem hammadde olarak hem de işleyerek çok sayıda ülkeye ihraç etmekteydi.

  MADENCİLİK, FİLDİŞİ ve AHŞAP OYMACILIĞI:

Urartu’nun üstün maden teknolojisi, bu uygarlığın en önemli ve ayrıcalıklı özelliklerinden birisidir. Prof. Veli Sevin’in anlatımıyla Urartular, Ön-Asya uygarlıkları arasında, madencilik açısından en ön sırayı alan uluslardan birisidir. Burada önemli nokta, bir çağa adını veren demir endüstrisinin, bu bölgede ortaya çıkışı ve gelişiminin Urartular sayesinde olmasıdır. Zira ham demiri cevherinden arındırarak, üretmesini bilen ilk halk, Urartulardır. Van Gölü havzasındaki Karagündüz ve Ernis’te Erken Demir Çağı’na ait mezarlara konan hediyeler arasında, çok sayıda demir ziynet eşyası ile törensel silahlara rastlanmıştır. Urartu Savaş BaşlığıKemer

Demirin yanında, ondan çok önce işlemesini öğrendikleri Tunç ile de eşsiz eserler vermişlerdir. Bakıra kalay karıştırarak oluşturdukları bu madeni, gerek dökme, gerekse dövme tekniğini kullanarak şekillendiriyorlardı. Özellikle balmumu kalıplar kullanarak ürettikleri içi boş heykelcikler, dökme tekniğinin en güzel örnekleridir. Kabartma resimlerle süslü kemerler, miğferler ve kalkanlarla, at koşum takımları, tutamakları arslan ve boğa başı şeklindeki kazanlar, kap-kacaklar da dövme tekniğine örnek oluşturur. Tunç eserlerin büyük bir bölümü, kabartmalarla bezenmiştir. Bunlardan özellikle kemerlerdeki geniş repertuar içerisinde, Urartu krallarını savaş ve avdayken gösteren ya da bir Urartu ordusunun yürüyüşünü betimleyen sahneler geniş yer tutar. Bu sahnelerin büyük bir bölümü, IX.-VIII. yüzyıl Asur saray Fildişi Kanatlı Cin kabartmalarından aynen kopya edilmiş gibidir. Buna karşılık kuş gövdeli, akrep kuyruklu insan; at başlı insan; veya arslan bacaklı boğa ve keçi kafalı kuşlar gibi şaşırtıcı yaratıklar ise Urartu’nun kendi öz karakterini yansıtır.  Bu türden yaratıklar aynı zamanda Urartu Mitolojisi’nin de ne kadar renkli olduğununun göstergesidir. Aslan başlı bilezik  

Daha çok tunç eserler üzerindeki figürlerden tanınan Urartu resim sanatı, stilistik ve ikonografik yönden saray sanatı ve halk sanatı olmak üzere iki bölüme ayrılır. Yukarıda sözünü ettiğimiz kemerler, at koşum takımları, kalkanlar, miğferler vb. eserler üzerinde karşılaşılan figürler tümüyle saray sanatının temsilcileridir. Bunlar saray atölyelerinde, Urartu bürokrasisinin siparişiyle çalışan sanatçılarca yapılmışlardır. Kaleler dışında yeralan kutsal alanlarda, adak olarak sunulmuş tunç levhalar ise halk sanatının örnekleri olarak gösterilebilir. Bunlara en iyi örnek, Giyimli’de bulunan levhalardır. Tanrı kabartmasıUrartu resim sanatının en güzel örneklerinden biri de, tapınak ve sarayların duvarlarını süsleyen duvar resimleridir. Bu resimler büyük ölçüde Asur resim sanatından etkilenmişse de, motiflerin şekli ve üslup açısından farklılık gösterirler. Canlı ve renkli motiflerden oluşan duvar resimlerinde, geometrik ve bitkisel motifler ile çeşitli hayvan sahneleri işlenmiştir. M.Ö. VIII. yüzyılın son yarısı ile VII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen bu resimler, Doğu Anadolu’nun sert doğası içinde gelişen Urartu Uygarlığı’nın sanata gösterdiği ilginin büyüklüğünü göstermesi bakımından önemlidir. Çiçek ve Altıntepe duvar resimlerinden bir görüntü geometrik motiflerle oluşturulan kompozisyonlar, kutsal ağacın her iki yanındaki kanatlı cinler, kanatlı sfenksler, kutsal hayvanlar üzerindeki tanrılar, hayvanlar arasındaki mücadele en çok sevdikleri konulardı. Bunların içinde en çok tercih edilen ise dini motifler ve süsleme amacıyla yapılan resimlerdi. Duvar resimlerinin bu kadar canlı görünmesinin nedeni daima birbirine uygun ve parlak resimlerin seçilmiş olmasıdır. Resimler kullanılan renkler. Kırmızı, mavi, bej, siyah, beyaz ve az miktarda da yeşildir.     

Kuyumculuk ile dövme ve dökme tekniklerinin ustaca uygulandığı madeni eserler arasında, altın ve gümüş ziynet eşyaları, fibulalar, hayvan ve insan heykelcikleri, şamdanlar, masalar ve tahtlar da dikkat çekicidir. Urartular, kadın erkek ayırmaksızın süs eşyası kullanmayı seven bir halktı. Kolyeler, küpeler, bilezikler, yüzükler, hızmalar ve süs iğneleri bu insanların adeta ayrılmaz birer parçasıydı. Bilezik ise en çok sevdikleri süs eşyasıydı. İki ucu ejder başı biçimindeki bu bilezikler genellikle tunçtan dökülüyordu. Küpe ve yaka iğnesi Hayvan başlı, süslü çengelli iğneler, fibulalar ve küpeler de dikkat çekici bir incelikle yapılmışlardır. Granülasyon ya da taneleme adı verilen bezeme tekniğiyle yapılan küpe ve iğneler, en çok tercih edilen ziynet eşyalarıydı. Boncuklar da süslemede önemli bir yer tutuyordu. Boncuk yapımında özellikle akik, cam ve firitin yanında, kuvarsitten de yararlanılmıştır.

Urartuların oldukça özenli ürünler verdikleri ve maden işlemeciliğindeki ustalıklarını kanıtladıkları bir başka alan ise, mobilya aksamıydı. Fildişi, mobilya süslemelerinde kullanılan bir hammadeydi. Kuzey Suriye’den alınan fildişi, ustaca işlenerek hem ülke içinde, hem ülkeFildişi aslan dışında satılıyordu. Toprakkale ve Altıntepe’de bulunan kartal başlı ve insan gövdeli grifon kabartmaları ve kadın-erkek heykelcikleri, Urartuların bu sanat dalında köklü bir geleneğe sahip Suriye’nin etkisinde kaldığını göstermektedir. Hatta bu eserlerin Urartu saraylarında çalışan Suriyeli sanatçılarca yapılmış olması da mümkündür. Altıntepe AslanıBuna karşılık Altıntepe’de bulunan fildişi arslan heykelcikleri, gerek teknik ve gerekse biçim yönünden tümüyle Urartulu özellikler taşır. Suriye ve Asurla ilişkili bu güney atölyesinin yanı sıra, kuzeyde Karmir-Blur’da kısmen bozkır sanatının etkisinde, daha basit işçilik gerektiren eserler üreten farklı bir atölye de etkinlik göstermekteydi. Urartu Krallığı fildişi ticareti ve oymacılığında Fenike ve Suriye’den sonra önemli bir yere sahipti. Urartularda ahşap, kemik ve boynuz oymacılığında da güzel örnekler verilmiştir.  

Urartuların kendilerine özgü bir mühürcülük anlayışları vardı. Bu anlayış gereği, mühürler yalnızca bir mülkiyet ifadesi olarak değil, nazarlık ya da muska (=amulet) şeklinde de kullanılmıştır. Damga, silindir ya da iki türün karışımı olan damga-silindirler, Silindir biçimli damga-mühürtaş, tunç, altın ve kemikten kazınıyorlardı. Çan MühürDamga ve özelikle de damga silindir türüne girenler daha geniş bir uygulama alanı bulmuşlardır. Oturur durumda hayvan ya da insan başı şeklinde olabilenler yanında, genel olarak dışbükey kenarlı, tutamaklı çan biçimliler ile silindir gövdeli, tutamaklı türler daha çok tercih edilmişlerdir. Bunların yan yüzlerinde çoğu kez dini konulu bir friz; alttaki baskı yüzlerinde de stilize biçimde karışık hayvan motifleri görülür. Motiflerin yapımında sık sık matkap kullanılmıştır. Çivi yazılı kraliyet mühürleri ise, daha büyük bir özenle işlenmişlerdir.

Ahşap, taş ve maden, Urartu ticaretinin temel kalemleriydi. Tüm bu süs eşyaları ve diğer eserler Frigya, Kıta Yunanistan ve İtalya’ya ihraç ediliyordu.  Gelişmiş ve geniş bir ticaret ağı kurdukları, uzak bölgelerde yapılan kazılarda ele geçen buluntularla kanıtlanmış durumdadır. Özellikle Urartu kazanlarının yanlarına aplike edilen süsler ve kulplara başka ülkelerde de sıklıkla rastlanmaktadır. Urartu maden sanatının örneklerine benzer ürünlere Etrüsk kalıntıları arasında rastlanmış olması da ilginçtir. Kökenleri Kafkasya’ya dayanan Etrüsklerin M.Ö. VIII. yüzyılda İtalya’ya yerleştikleri bilinmektedir. Bu ürünleri ticaret yoluyla Urartulardan alabilecekleri gibi kendi yaptıkları eserler olabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır.  

ÇANAK ve ÇÖMLEKÇİLİK:

Urartularda çanak ve çömlekçilik de çok gelişmişti. Bu dalda madenciliğin büyük bir etkisi bulunmaktadır. Zira Urartu kalelerinde bulunan çömlek atölyelerinde, kırmızı renkte ve parlak görünümlü bakır ve tunç gibi madeni kapların taklidi lüks mallar üretilmekteydi. Şişkin karınlı, yuvarlak ya da yonca ağızlı küçük testiler, yüksek ayaklı kadehler ve çeşitli türde çanak ve tabaklar çok sık yinelenen kap biçimler arasındaydı. Çanak-çömlek biçimle-rinde görülen bu monotonluk, iyi düzenlenmiş organize bir endüstrinin sonucudur. Gerçekten de belirli boy ve biçimdeki kapların fabrikasyon üretimi, gelişkin bir toplum ve ekonominin varlığına kanıt oluşturmaktadır. Çizme şeklinde tören vazoları

Bunların yanında, boğa başlı tunç kazanların pişmiş topraktan kopyaları ve dinsel törenlerle ilgili olarak çizme ya da hayvan biçimli kaplar da yapılmıştır. Daha çok eski Anadolu gelenekleriyle ilişkili olmakla birlikte, I. binyılda tümüyle Urartu’ya özgü görünen bu kırmızı cilâlı çanak-çömlek örnekleri halk tarafından fazla benimsenmemiş; krallığın yıkılışından sonra da hiç kullanılmamak üzere unutulmuştur.

TARIM VE HAYVANCILIK:

Madencilik dışında tarım ve hayvancılık da Urartuların sosyal hayatında önemli bir yer tutmaktaydı. Bağ ve bahçecilik, tarla tarımı arazinin elverdiği ölçülerde yapılabilmekteydi. Doğu Anadolu Bölgesi’ni diğer bölgelerden ayıran en önemli coğrafi özelliği deniz seviyesinden oldukça yüksekte bulunması ve dolayısıyla dağlık bir yapıya sahip olmasıdır. Bu iki özellik bölgede yaşayan insanlar üzerinde, ekonomik bakımdan, hayvan besiciliği-nin tarımdan daha yaygın olmasına neden olmuşsa da, Urartu krallarının yaptırdıkları sulama tesisleri sayesinde daha sonraları tarım ön plana geç-miştir. Böylece küçük ve ova vadilerde tarım canlanmış, önemli ölçüde arpa, buğday, kızılca (kılçıklı) buğday, darı, çavdar, bezelye, nohut, bakla, merci-mek ve susam yağı yetiştirilmiştir. Ürün fazlası komşu ülkelere satılmış bu da, ekonomik zenginliğin artmasına neden olmuştur. Pekçok Urartu kale-sinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan herbiri 1000 litre yiyecek ve içecek alan yüzlerce pitos, yapılan tarımın ne denli modern ve geniş kapsamlı olduğunu göstermektedir. Bu depolarda en fazla alan, oldukça geniş üzüm bağlarından toplanan üzümlerle yapılan şaraplara ayrılmıştı. Tarihin babası Herodot, Doğu Anadolu Bölgesi’nden elde edilen kaliteli şarapların güneyde Basil kenti pazarlarında satıldığını yazmaktadır.    

 Urartular tarım ve hayvancılığın gelişebilmesi için büyük ölçekli projeler uygulamışlardır. Bu amaçla inşa edilen baraj, gölet, kanal ve sulama sistemleri Urartu mühendisliğinin ulaştığı yüksek seviyeyi göstermesi bakımından önemlidir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgileri Urartu Mimarisi bölümünde görebilirsiniz. Topraklarının verimini artırmak ve özellikle kurak yaz aylarında sulama yaparak tarım gereksinimini karşılamak için, ülkenin en uç noktalarına kadar su kanalları ve bentler inşa etmişlerdir. Bunlardan biri günümüzde de kullanılmakta olan, Kral Menua döneminde yapılmış olan 51 km. uzunluğundaki Menua Pili (Şamram Kanalı)dir. Bütün bu gölet, baraj ve sulama kanallarının yapımı, güçlü bir ekonomik yapı gerektirmekteydi. Fakat aynı zamanda bu yapılar nedeniyle de Urartularda tarım çok ileriydi. Ürün fazlası büyük kaplar içerisine konularak ambarlarda saklanıyor, içindeki ürünün cinsi de üzerlerine yazılıyordu. Bu kapları saklamak giderek sorun haline gelince, evlerin alt katları da depo olarak düzenlenmeye başlanmıştır. Yukarı Anzaf Kalesi'ndeki depo binalarında yapılan araştırmalarda, pitosların içinde depolanmış olarak, büyük miktarlarda yabani nohut (Cicer anatolicum) ve mercimek (Lens culinaris)'e rastlanmıştır.

Urartu kralları ve soyluları, Asurlular gibi, meyve bahçeleri ve üzüm bağları kurmaya çok meraklıydılar. Hatta yeni bir kentin planlanması sırasında, yanına daima bir üzüm bağı ve meyve bahçesi kurulmasına özen gösterilirdi. Bu bahçelere krallar genellikle kendi adlarını (Sarduri’nin Fidanlığı) ya da bazen eşleri ve kızlarının adlarını (Tariria Hanım’ın Yeri) verirlerdi.

Uratularda tarımın yanında, hayvancılık da önem kazanmıştır. Tanrılara adanacak kurban listeleri, Urartu hayvancılığı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu listelerden öğrendiğimiz kadarıyla Urartular, koyun, keçi, deve, eşek, at ve sığır yetiştiriyorlardı. Bölgenin büyük bir bölümünün,  uçsuz bucaksız çayır, otlak ve yüksek yaylalarla kaplı olması hayvancılığın gelişmesi ve başlıca gelir kaynağı olmasının en büyük sebebiydi. Kazılarda ele geçen koşum takımları, at yetiştiriciliğinin de çok önemli olduğunu göstermektedir. Nitekim Urartu atları, gerek asur, gerekse diğer komşu ülkelerde büyük rağbet görür, Asur kralları kuzeye yaptıkları seferlerden dönüşte, yanlarında çok sayıda Urartu atı da getirirlerdi.

Urartu ekonomisinin önemli gelir kaynaklarından biri de, yaptığı seferler sonucu elde ettiği ganimetler ve yendiği ülkelere koymuş olduğu ağır vergilerdi. Örneğin, I. Argişti döneminde yalnızca Daiaeni (Diaohi ya da Diauehi) kralının Urartu kralına her yıl vereceği verginin yanında 41mina saf altın, 37 mina saf gümüş, 10.000 külçe bakır, 1000 binek atı, 300 büyük boynuzlu sığır, 10.000 koyun” vermesi gerekiyordu.  

 

ANA SAYFA

URARTULAR TARiH SAHNESiNDE

SON PARLAK DÖNEM

URARTU KRALLARI

URARTILARIN SONU

URARTU DiLi VE KÜLTÜRÜ