URARTU KRALLIĞININ SONU
Urartu Krallığı’nda, II. Rusa'dan sonra 4 kralın geldiğine ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu tarihi kayıtlar, Asur ve Babil yıllıklarında yer alan ve tam anlamıyla netlik taşımayan bilgilerdir. Adı son olarak 640 yıllarında Asurbanipal (M.Ö. 669-626) tarafından anılan III. Sarduri ve oğlu IV. Sarduri'den sonra Urartu Krallığı’nın durumu hakkında fazla bilgi edinemiyoruz. Bu belgeden öğrendiğimize göre, III. Sarduri Asurbanipal'e bir heyet göndererek, onu efendisi olarak tanıdığını bildirmiştir. Karmir Blur'daki bir tunç kalkan yazıtında kendini "güçlü kral, büyük kral ve Tuşpa kentinin hükümdarı" olarak tanımlayan IV. Sarduri'nin iktidarda kalış süresi konusunda ise sağlıklı bir bilgi yoktur.
Urartu Krallığı’nın nasıl ve ne zaman yıkıldığı konusu da tartışmalıdır. Kimi araştırmacılar, Kimmerleri Karadeniz'in kuzeyindeki otlaklarından Anadolu'ya doğru süren İskitlerin, daha sonra kendilerinin Anadolu'ya girdiklerini söylemektedirler. Onlara göre işte bu hareketlilik, Urartular için büyük bir tehdit olmuş ve arkası gelmeyen akınların sonunda Urartu Krallığı yıkılmıştır. Urartu'nun Karmir Blur gibi büyük ileri karakollarının bu sıralar İskitler tarafından yıkıma uğradığını, yapılan kazılar sonucu bulunan İskit silahlarından anlıyoruz. Ancak bu durum, tüm Urartu Krallığı ‘nın İskitlerce yıkılmış olduğunu göstermez. En azından yeterli bir kanıt değildir. Babil kaynaklarında ise, İskitler ile Medlerin Ninova'yı yerle bir etmelerinden üç yıl sonra, yani M.Ö. 609 yılında Urartu Krallığı’nın hala varlığını koruduğunu kanıtlayan bölümler yer almaktadır. Bu belgelerden öğrendiğimize göre "İskitler Urartu topraklarına kadar" ilerlemişlerdir. Aynı kayıtlar, M.Ö. 608-M.Ö. 607 yıllarında Yukarı Dicle Vadisi'ndeki Urartu topraklarının da ele geçirildiğini yazar. Urartu Krallığı ile ilgili son bilgiler, Tevrat'ta geçmektedir. Yeremya (Jeremiah), Kral Zedekiah'ın dördüncü yılında, M.Ö. 594'de Urartu, Manna, İskit ve Medlerin Babil üzerine saldırmalarını ister.
"Memlekette bayrak dikin, milletler arasında boru çalın, milletleri ona karşı hazırlayın, Ararat (Urartu), Minni (Manna), ve Aşkenaz (İskit) krallıklarını ona (Babil) karşı çağırın; ona karşı başbuğ tayin edin; üzerine tüylü çekirgeler gibi atlar çıkarın. Milletleri, Med krallarını, valilerini ve bütün kaymakamlarını, ve saltanatları altındaki bütün diyarı ona karşı hazırlayın." (Yeremya: 51/1-7)
Urartu adı, bu tarihten sonra, Yakındoğu kaynaklarında bir daha görülmemek üzere ortadan kalkacaktır. Bundan bir yüzyıl sonraki kaynaklarda onlardan artık Alarodialılar ya da Khaldler olarak sözedilir. Erzurum ve çevresinde yaşayan Khaldlerin adı, belki de ‘Tanrı Khaldi’ye tapanlar’ anlamına gelmekteydi. Urartuların kalıntısı olan bu iki etnik grup artık Medlerin egemenliği altındaydı. Doğu Anadolu Bölgesi’nin yeni sakinleri ise, uzaktan Balkanlardan kopup gelmiş halklardı. Ermenilere göre Armina ve Arminiya olarak adlandırılan bu topraklarda konuşulan dil de giderek Ermenice’ye dönüşmüştü.
Peki Urartu'yu bir zamanlar Asurlulara karşı birlikte savaştıkları Medler yıkmış olabilir mi? Zira o dönemde gücü hayli zayıflamış olan Urartu'nun bölgede hiçbir etkinliği kalmamış, en büyük askeri ve siyasal güç olarak Medler ortaya çıkmıştır. İskitleri sindiren ve oluşturdukları tehdide son veren Med Kralı Kyaksares, Lidya üzerine yürümüş ve Kral Alyattes komutasındaki Lidya ordusuyla Kızılırmak yakınlarında çarpışmıştı. İşte Lidya topraklarına yürüyen Med ordularının, yolları üzerindeki Urartu Devletini M.Ö. 590 yılında ortadan kaldırmış olabileceği ileri sürülmektedir. Ancak eğer böyle bir olay olmuşsa, Med saldırısına maruz kalıp yandığı söylenen Ayanis Kalesi'nde bir takım ipuçlarına rastlanması gerekirdi. Ne var ki 1999 yılındaki kazılar sırasında, kalenin tapınak alanında rastlananın dışında bir iskelet bulunamamıştır. Üstelik kalenin yağma da edilmediği ortaya çıkmıştır. Yani hiçbir çarpışma meydana gelmemiş, kaledeki değerli eşyalara ve Urartu silahlarına dokunulmamıştır. Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu 'Urartu Krallığı-Tarihi ve Sanatı' kitabında belirttiği gibi, İran Azerbaycan' ında bulunan Bastam veya Ayanis Kalesi'nde II. Rusa döneminden sonraya tarihlenen arkeolojik buluntuların olmaması da ilginçtir.
Arkeolog Ahmet Uhri'ye göre, Ayanis Kalesi'nin geçirmiş olduğu yangın ve mimari öğelerde görülen tahribat, bir savaştan çok doğal bir afetin sonucudur. Doğal afetten kastettiği ise depremdir. Ayanis kalesinden elde edilen ahşap malzemeye dendrokronolojik testler 6 uygulanmış ve sonuçta kalenin yapım tarihinin M.Ö. 655-651 yılları arasında olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca kale, en az iki yapım evresinden geçmiştir. Yani yangın ile tahrip olan birinci evreden sonra, kalenin onarılarak tekrar kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ancak ikinci kullanım süresi fazla uzun değildir. 4-5 yıl olduğu sanılmaktadır. Bu durum kaledeki yangının, Med ordusunun batıya doğru yürüyüşünden çok daha önce gerçekleştiğini göstermektedir. Sonuçta, Ayanis Kalesi için verilebilecek son tarih, M.Ö. 645 yılıdır.
Ahmet Uhri, Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın bir ucunun Van gölü çevresine kadar uzanmış olmasından yola çıkarak, günümüzden 2600 yıl önce tarih sahnesinden silinen bu devletin, bir deprem sonucu yok olmasının gözden uzak tutulmaması gerektiğini söylemektedir.
"Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, depremin birincil bir neden olduğu, fakat depremden sonra ortaya çıkan yangın, salgın hastalık ve kıtlığın Urartu'yu zayıflattığıdır. Deprem belki de bir tetikleme görevi görmüş ve bu sırada zaten yeni yeni toparlanmakta olan bu uygarlık, doğal afetin altından kalkamamış, sonuç olarak zayıflayarak çevresindeki diğer topluluklara yem olmuştur."
Girit Adası'ndaki Minos Uygarlığı'nın da şiddetli bir deprem sonucu ortadan kalktığını düşünüldüğünde, bu görüşün peşinen reddedilmesi gerektiğine inanıyorum. Ayrıca yine büyük bir depremin Truva'nın (Troia) surlarını yıktığını, böylece Yunanlıların da şehre kolaylıkla girdiğini öne süren araştırmacı ve tarihçiler bulunmaktadır. M.S. 500 yılında meydana gelen bir deprem ise Truva'yı sonsuza kadar haritadan silmiştir. Ayrıca bölgede aktif durumda bulunan pek çok yanardağın varlığı da gözden uzak tutulmamalıdır. Anadolu'da son 10.000 yılda meydana gelen volkanik patlamalar, dönemin uygarlıklarının başına büyük felaketler getirmiştir. Örneğin M.Ö. 1600 yılında Thera Adası'nda yaşanan büyük bir yanardağ patlaması ve buna bağlı olarak çıkan yangınlar, yine Girit'teki Minos Uygarlığını zayıflatarak, adanın denetiminin Mikenlilere geçmesine neden olmuştur.
Ünlü Tuşpa Kalesi'nin tektonik çarpışmalarla oluşmuş bir tepe üzerinde yeraldığını, Van Gölü'nün de yanardağ patlamaları sonucu çıkan malzemenin akarsu vadilerini tıkaması sonucu oluştuğunu bildiğimize göre, o dönem insanlarının ne kadar hareketli bir toprak üzerinde yaşadığı-nı gözlerimizin önüne getirebiliriz. Son 100 yıl içinde bölgede meydana gelen ve büyüklüğü 5 ile 9 arasında değişen 15 deprem Ahmet Uhri'nin söylediklerine iyi bir kanıt olmaktadır. Sonuç olarak pek çok uygarlığın sonunu getiren doğal felaketler, Urartu Uygarlığı içinde benzer bir son hazırlamış olabilir.