URARTULARDA
YÖNETİM, YERLEŞİM VE
TOPLUMSAL DÜZEN
Yazımın
başında da belirttiğim gibi, önceleri bir çok aşiret ve beyliğin egemen
olduğu Urartu toprakları, M.Ö. IX. yüzyılın ortalarından itibaren
teokratik ve merkeziyetçi bir yönetimle idare edilmeye başlandı. Kral
Menua’nın oluşturduğu merkezi otoriteye bağlı yönetim sisteminde, ülke
eyaletlere bölünmüştü. Bu
eyaletler ‘enam’ adı verilen ve başkentten atanan soylu veya zengin bir
vali tarafından yönetiliyordu. Her
eyalet birbirinden aşılması güç dağlar ve yüksek yaylalarla ayrılmıştı.
Yani eyaletlerin sınırları doğa tarafından belirlenmişti. Merkez dışındaki
tarıma elverişli kırsal alanlar ise, köy,
kasaba gibi yerleşim birimlerine ayrılmıştı. Çoğunlukla sınır bölgelerinde
yeralan kalelerle tahkim edilmiş şehirler, savaş zamanında ileri garnizon;
barış zamanında ise vergi toplama merkezleriydi. Bu türe giren
kale-kentlerde, daima bir yönetici sarayı ile bir ya da birkaç tapınak
bulunurdu. Ancak kimi bölgelerde önemli bir yapılaşmaya gidilmemiş ve yalnızca
savunma amacıyla kaleler inşa edilmiştir. Bunlar orduların zor anlarda sığınmaları
için yapılmışlardı. Çiftçilikle uğraşan köylülerin yerleşim alanları
ise tamamıyla savunmasızdı. Bu insanlar eğer düşman saldırısından önceden
haberdar olabilirlerse, en yakındaki kale ya da kale-kentlere sığınırlardı.
Kale-kentlere yakın köy ve kasabalarda yaşayanlar için ise durum biraz daha
kolaydı.
Geniş
bir coğrafyaya yayılmış olan Urartu Krallığı’nın en önemli yatırımlarından
biri, ülkenin en ücra köşelerine kadar ulaşan karayollarıydı. Engebeli coğrafi
yapının yarattığı iletişim kopukluğu, bu yollarla giderilmeye çalışılmış
ve bunda da büyük bir başarı sağlanmıştır. Zira Urartu kralları, bu dağlık
ve aşılması zor topraklarda, etkili bir merkezi otorite sağlayabilmek için,
ulaşım ve iletişimin önemini çok iyi biliyorlardı. Her yıl bahar ve yaz
aylarında sefere çıkan Urartu ordusunun bir bölgeden diğerine rahatlıkla
yolalabilmesi eyaletler arası bağlantıyı sağlayan bu yollarla mümkün
olabilmekteydi. Özellikle nüfusun
büyük bir bölümünü oluşturan göçebe aşiretlerin kontrol
edilebilmesinde karayolları, önemli bir rol üstlenmiştir. Urartu öncesi ve
onlarla çağdaş Hitit ve Asur imparatorluklarının da bir karayolu sistemine
sahip olduklarını biliyoruz. Fakat bu yolların günümüze ulaşabilmiş en
eski örnekleri Urartulara ait olanlardır. Her biri uzak sınır bölgelerini
başkent Tuşpa’ya (Van) ulaştıran bu sistemlerden günümüze en iyi durumda ulaşabilmiş olanı, Bingöl Dağları üzerinde
bulunmaktadır. Van’dan batı
sınırındaki Palu, Harput ve Malatya’ya doğru uzanan bu karayolu ortalama
5,40 metre genişliğindeydi. Zaman zaman taş kaplamalı veya teraslı olan ve köprülerle
desteklenen bu yol üzerinde her 25-30 kilometresinde konaklama istasyonu görevini gören
kervansaraylar yeralırdı. Bingöl’ün
Solhan ilçesinden başlayarak batıya doğru uzanan bu kervansaraylar, dikdörtgen
planlı ve birden çok odaya sahip binalardı. Bu türden yollar ülkenin hemen
her yerine yayılmıştı.
Eyaletlerde
her türden erzak ve malzeme, krallığın emrine hazır bir durumda
depo-binalarda bekletilirdi. Ayrıca uzun ve çok sert geçen kış mevsimi
boyunca, fazla nüfus barındıran kale-kentlerde halkın besin ihtiyacını karşılamak
için, büyük depoların yapılması bir zorunluluktu. Bunlar tahıl ambarı ve
şarap mahzenleri olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Şarap mahzenleri ışık
almayan loş ve nemli alanlara inşa edilmişti. İçlerinde karınlarına kadar
toprağa gömülü ve her biri 1500 litre hacme sahip büyük küpler sıralanıyordu.
Küplerin
boyun kısmına ise, çoğu kez kabın kapasitesini ifade eden çivi yazısı ve
hiyeroglifler kazılıyordu. Rus arkeologlar Karmir Blur’da yaptıkları bir
kazıda, depo görevi gören böyle bir binada küpler içinde şarap, çeşitli
zahire ve susam yağı bulmuşlardır.
Merkezi
otoriteden uzak yaşayan eyalet valileri, kralın başarısız ya da yetersiz
kaldığı durumlarda ayaklanıp bağımsızlıklarını ilan ederlerdi. Babadan
oğula geçen krallık yetkisinin her seferinde Tanrı Haldi tapınağında
onaylanması gerekiyordu. Devletin ortak sınırları paylaştığı komşu
devletlere yakın bölgelerde ise, Hititlerde olduğu gibi, Urartu krallarına
bağlı beylikler yeralmaktaydı. Bunlar krala haraç verirler, fakat kendi bölgelerinde
yani içişlerinde bağımsız olarak hüküm sürerlerdi. Savaş zamanlarında
ise, ordularıyla birlikte Urartu krallarının emrine girerlerdi. Nitekim Asur
ile yaptıkları savaşlarda Urartular en büyük desteği bu beyliklerden almışlardır.
Urartu
toplumu; soylular, askerler, çiftçiler ve köleler olmak üzere başlıca
dört bölüme ayrılmıştı. Süvarı sınıfı Urartu ordusunun temeliydi.
‘Asur Kral Yıllıkları’nda kıskançlıkla söz edilen Urartu atları, at
yetiştiricileri ve süvarileri, savaşın seyrini değiştiren unsurlardı.
Nitekim Orta Asya kökenli tüm toplumlarda atlar, hem savaşlarda uçsuz bucaksız
toprakların keşfi ve fetihleri açısından, hem de barış zamanı et ve süt
ihtiyacını karşılamak bakımından büyük öneme sahip olmuştur. Diğer
türlerine göre çok hızlı koşabilen Urartu atları, Asur krallarının
vergi listelerinde en üst sırada yeralırlardı. Urartuların at yetiştirmekteki
başarıları, Hurri dönemine dayanmaktadır. Zira Hurri döneminde
de bu bölgede güzel atlar yetiştirilmekteydi. Hititler de aynı dönemde,
at yetiştirilmesi ve ehlileştirilmesi konusunda Hurrilerden yararlanmışlardır.
Kral, vali ve diğer soylular ‘Savaş Arabalılar’ sınıfına dahildi. Ok
ve yay kullanan piyadeler ise ordunun ikinci büyük sınıfını oluşturmaktaydı.
Urartuların
toplumsal yapısı hakkında bilinenler çok azdır. Böylesine dağlık bir bölgede,
nüfusun az ve dağınık olması nedeniyle iş gücü kaynakları, köleler,
tutsak askerler ve ele geçirilen ülkenin yerli halklarıydı. Yukarıda da
belirttiğim gibi kentleşmenin fazla gelişmemiş olması ve göçebe
toplulukların nüfusta ağırlıklı kesimi oluşturması nedeniyle dışarıdan
getirilen bu tutsaklar ve köleler yeni kurulmuş olan ya da önceden mevcut şehirlere
yerleştirilirdi.
Urartu Krallığı’nın oldukça gelişmiş bir propaganda sistemi bulunmaktaydı. Kralların savaşlarda elde ettiği başarılar, bayındırlık çalışmaları, dinsel törenler ülkenin her yerinde bulunan dikilitaşlar, kayalar ve bloklar üzerine kazılı Urartu çivi yazılarıyla duyurulurdu.