URARTULARDA İNANÇ
Hurri etkisinde
kalmış olan Urartu dini çok tanrılıydı. Merkezi bir
devlet yapısına sahip olan Urartularda bu yapının
korunabilmesi için, dil ve ülkü birliğinin yanında din de önemli ve
birleştirici bir görev üstlenmiştir. Halbuki bu dağlık
ülkede her aşiretin farklı bir inanışı ve Tanrı
anlayışı bulunmaktaydı. Kendi tanrılarının
yanısıra Mezopotamya, Hitit, Hurri, İran (Med), Asur
tanrıları ve dini öğeleri de kutsaldı. İşte bu
nedenle, tüm bu tanrı ve tanrıçalar, Kral İşpuini (M.Ö.
830-810) döneminde bir çatı altında toplanmıştır.
Urartuların en önemli tanrıları baş tanrı Haldi (Khaldi=Savaş Tanrısı), Hurri kökenli Hitit
tanrısı Teşup ile ilişkili olan Teişeba
(=Fırtına ve su baskını Tanrısı) ve
Şivini (Şiuini=Güneş Tanrısı) dir. Urartuların başlangıçta
hayvanlara taptıkları, daha sonraki dönemlerde tanrıları
insan biçiminde tasvir ettikleri anlaşılmaktadır. Kutsal
kazanların kulplarında görülen hayvan başlı insan vücutlu
yaratıklar ise bu gelişmenin ara dönemini simgeler. İnsan
tanrılar önem kazandıktan sonra, hayvan tanrılar da kutsal
hayvan olarak dini kimliklerini korumuşlardır.
Dinsel inançlarında stellere
tapmaya özel önem veren Urartular, bu ibadetlerini açık havada
yapıyorlardı. Bu tipte açık hava kutsal alanlarına
Van’ın 60 km. kuzeydoğusundaki Yeşilalıç ile
batı sınırındaki Altıntepe’de
rastlanmıştır. Açık hava kutsal alanlarının
yanında Urartuların kendilerine özgü bir tapınak
anlayışları vardı. Çatısı ağır payelerle
döşenen görkemli tören salonları, revaklı avluları,
depoları ve sunaklarıyla birlikte büyük bir külliye oluşturan bu
tapınakların içinde tanrı yontusunun durduğu cella,
kare planlı yüksek bir kule biçimindeydi. Dış yüzlerine
tanrılara adak olarak sunulmuş tunç kalkanların asılı
olduğu bu yapının önündeki geniş avluda, kurbanlar için
taştan sunaklar ve üç ayaklı altlıklar üzerinde duran tunç
kazanlar bulun-maktaydı. Sunaklar farklı biçimlere sahip
olabiliyordu. Örneğin Toprakkale’ de sunak, bazalttan
oyulmuş anahtar deliği şeklinde, Çavuştepe ve Altıntepe’ de ise yuvarlak ve alçak kenarlı bir
tekne biçimindeydi. Cella’nın iç duvarları ise mavi ve
kırmızının egemen olduğu duvar resimleri ve ender
olarak da taş oymalar üzerindeki kakmalarla bezeliydi. Asur Kralı II.
Sargon’ un M.Ö. 714 yılında yağmaladığı ve ancak
taş kabartmalarından tanıdığımız Musasir
kentindeki (Urartular bu kente Ardini
adını vermekteydi)
baş tanrı Haldi’nin tapınağı, alçak kapısı
ve cephe düzeniyle farklı olmakla birlikte bir Urartu cellasının
önden görünümü hakkında iyi bir fikir vermektedir. Yunanistan’ da Delfoi’de bulunan ünlü kehanet merkezi ‘Apollon
Tapınağı’nın oynamış olduğu dinsel rolü,
doğuda Musasir Tapınağı oynamaktaydı. Günümüzdeki
Türkiye-Irak-İran sınırının çakıştığı
yerin güneyinde yeraldığı sanılan bu ünlü kent ve
tapınak, yalnızca Urartu Krallığı tarafından
değil, batıda Tabal, güneydoğuda Habhi ve güneyde de Asur Krallığı tarafından
kutsanmaktaydı. Kuzey Suriye kökenli olduğu sanılan kule biçimli
cellanın M.Ö. VIII. yüzyılın başlarına ait en eski
temsilcileri, her ikisi de Menua tarafından
yaptırılmış, Van’ın 10 km. kadar kuzeyindeki Yukarı Anzaf ile Ağrı’nın Patnos ilçesindeki Aznavurtepe kalelerinde ortaya çıkarılmıştır. Günümüze
kadar iyi bir durumda gelmemiş olmakla birlikte, kule-tapınak türünün
en görkemli temsilcileri ise M.Ö. VII. yüzyılın ilk
yarısında II. Rusa tarafından biri Van Ovası’ndaki Kılbani
Dağı, öteki de Eiduru Dağı (Süphan Dağı) önündeki Rusahinili’de (Toprakkale)
inşa edilmişti.
Urartu
Krallığı’nın resmi devlet dini konusunda en
ayrıntılı bilgileri, kayalara oyularak yapılmış Meherkapı Anıtı’ndaki yazıttan
öğrenmekteyiz. Meherkapı Anıtı, Tuşpa’nın 7 km.
kuzeydoğusunda ve ikinci başkent Rusahinili’nin de 600 metre
batısında bulunmaktadır. Zım Zım Dağı kalker
kayalarının güney yüzüne oyulmuş dikdörtgen biçimli kaya nişinin
içi, iki ayrı çerçeve ile çevrelenmiştir. Dört metre
yüksekliğinde ve 2.6 metre genişliğindeki kaya nişi, yerden
ortalama 17-18 metre yüksekliğindeydi ve aynı zamanda bir açık
hava kült merkeziydi. Görünümünden dolayı halk tarafından ‘Taş
Kapı’, ‘Yalancı Kapı’ veya ‘Kör Kapı’ olarak
adlandırılan bu tür kaya nişlerine Urartu
Krallığı döneminde ise ‘Haldi Kapısı’ adı
verilmekteydi. Eski Doğu dünyasında bu tür kaya kapılarını
yapma geleneğinin yalnızca Urartulara özgü olduğu
anlaşılmaktadır. Urartu inancına göre dağların
kapısı olan bu tür kaya nişlerinin içinden, tanrılar
çıkmaktaydı. İlginçtir ki günümüzde bile halk, günün birinde bu
kaya kapılarının açılacağına ve içinden
tanrıların çıkacağına inanmaktadır. Bu nedenle
kutsal olarak benimsenen kaya kapıları, herhangi bir tahribata
uğramadan günümüze kadar gelebilmiştir. Yerden kapıya kadar,
kayaların oyulmasıyla yapılmış basamaklarla
çıkılmaktadır. Bu basamakların bir kısmı
aşınmakla beraber büyük bir bölümü günümüze değin
varlığını korumuştur.
Kapının iç yüzünde 47
satırdan oluşan asıl metin, tahrip edilmeye karşı bir
önlem olarak, iki kere yinelenmiştir. Yazıtta yaklaşık 79
tanrı ve tanrıça ile birlikte, bu tanrıların önem ve
niteliklerine göre sığır, manda, koyun ve kuzu gibi hayvanlardan
ne zaman ve kaç adet kesileceği belirtilmiştir. Tanrıların
¾’ünü erkek asıllı tanrılar, 16 tanesini tanrıçalar, bir
kısmını ülke, dağ, dağ geçitleri, göl gibi eski totem
inançlarını yansıtan tanrılar ve diğer
kısmını da Tanrı Haldi’nin soyut ve somut nitelikleri
oluşturmaktadır.
Urartu
Krallığı’na ait tüm tanrıların bir düzen içerisinde
sınıflandırıldığı bu önemli yazıtta,
kutsanan tanrı ve tanrıçaların yanısıra, kutsal
sayılan ve kurban kesilen dağ, nehir ve kentlerin adları da
bulunmaktadır. Musasir
(Ardini) kenti;
Kumenu, Tuşpa ve Arşuniuni
ile birlikte bu kutsal
kentler içinde belirtilmiş ve bir sığır ve iki koyun
kurbanı ile onurlandırılmıştır. Musasir’in bir
Urartu kenti olarak Meherkapı Yazıtı’nda yeralması ve
kurban kesilmeye başlanması, doğal olarak bu şehrin Urartu
egemenliğine geçmesinden sonra olmalıdır.
Meherkapı, Urartu
krallarından İşpuini ve oğlu Menua’nın ortak
krallıkları döneminde (yaklaşık olarak M.Ö. 820-810
yılları arasında) ulusal tanrı Haldi adına
yaptırılmıştır. Meherkapı Yazıtı
şu cümleyle başlar:
“Sarduri oğlu İşpuini ve İşpuini oğlu
Menua, Tanrı Haldi için bu kapıyı yaptırdılar.”
İşpuini
tarafından şekillendirilen Urartu devlet dini, Urartu Ülkesi’ndeki
totem inançlarına sahip topluluklara da saygı duymuştur. Toprak
ve arazi tanrısı Ebani, deniz ve nehir
tanrısı Suinina, ‘Yukarı Ülke’
tanrısı Babania, dağlar tanrısı
Hara ve mağaralar tanrısı Airaini de bu
nedenle Urartu topraklarında serbestçe kutsanabilmiştir. Az önce
bahsettiğimiz gibi, özellikle İşpuini bir devlet dininin kurulması
için büyük çaba sarfetmiş; çeşitli aşiret
tanrılarının da içinde bulunduğu bir panteon
oluşturularak başına da Haldi getirilmiştir.
Tanrılar tanrısı, ulusal Tanrı Haldi, sefere çıkan kralı kutsayan bir savaş tanrısıydı. Bu özelliği ile Asurluların ulusal-savaş Tanrısı Aşşur’a denk düşmekteydi. Ölüm saçan büyük bir mızrakla simgelenen bu tanrının, savaşta daima ordunun önünde gittiğine inanılıyordu. Gerçekten de Yukarı Anzaf Kalesi’ndeki Haldi Tapınağı’nın batısında bulunun tunçtan yapılmış bir kalkan parçası üzerine çizilmiş sahnede, Tanrı Haldi, ölüm saçan kutsal mızrağıyla düşmana karşı en önde gitmektedir. Onun arkasında ise arslan, boğa ve karışık yaratıklar üzerinde ayakta duran ve herbiri farklı silahlar taşıyan Teişeba, Şivini ve diğer tanrılar gelmektedir. Bu nedenle Savaş Tanrısı Haldi’ye adak olarak çeşitli silahlar sunuluyor ve bunlar tapınaklarda saklanıyordu. Nitekim bu tanrının tapınaklarında bir ‘savaş kültü’nün varlı-ğını kanıtlayan mızrak, kalkan, ok ve yay gibi silahlara rastlanmaktadır.
Haldi, tanrılar listesinin başında yeraldığından, kendisine ‘Güneş Tanrısı Ayı’nda 6 kuzu, 17 sığır ve 34 koyun kurban edilmekteydi. ‘Güneş Tanrısı Ayı’ndan kastedilenin hangi ay olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, Van ili ve çevresinde üzümlerin ve diğer meyvelerin olgunlaşarak toplandığı, şarapların yapıldığı Eylül ayının ikinci yarısı olduğu sanılmaktadır. Nitekim, Meher Kapısı Yazıtı’nda Tanrı Haldi için üzüm bağlarının kurulduğundan söz edilirken şu cümlelere de rastlanmaktadır:
“...Tanrı Haldi için bir
bağ kurulsun. Daha önce burada hiçbir şey
yapılmamıştı... Bağ bozumu
yapıldığında Tanrı Haldi’ye 3 koyun kurban edilsin...
ve şarap libasyonu yapılsın...”
Urartu dininde hiçbir tanrıya bu kadar çok kurban verilmemekteydi. Kurban sayısının 57 rakamına çıkmasının nedeni, Tanrı Haldi’nin büyüklüğüne, gençliğine, yaşlılığına, ışığına, silahına, savaşçılığına, kapılarına ve bir takım soyut ve somut niteliklerine değişen sayıda büyük ve küçükbaş hayvan kurban edilmesidir.
Burada ilginç bir özellik, Tanrı
Haldi’nin Hurri panteonunda yeralmamış olmasıdır. Bu
nedenle Tanrı Haldi’nin hangi kültüre dayandığı günümüze
kadar bir soru işareti olarak kalmıştır. Orta Asur Krallığı döneminden beri
adı bilinen Tanrı Haldi’ye, kült merkezi Musasir’den Yukarı
Mezopotamya Bölgesi’ne kadar saygınlık ve itibar gösterilmekteydi.
Dikkati çeken ilginç bir başka önemli özellik de, farklı etnik
topluluklardan oluşan Urartu Krallığı’nın kuruluş
döneminde, Tanrı Haldi’nin birleştirici bir rol
oynadığı-na dair herhangi bir kanıta rastlanmamış
olmasıdır. Örneğin Urartu Krallığı’nın
kurucularından Sarduri (kendisinden önceki kral Aramu
hakkında fazla bir bilgi yoktur)’nin Asurca yazdırmış
olduğu ünlü Sardur Burcu (Madırburç)
yazıtında Haldi’nin adı olmadığı gibi, diğer
tanrıların da adları bulunmamaktadır. Yani Sarduri
döneminde (M.Ö. 840-830) Haldi’nin henüz ulusal tanrı
olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Sarduri’nin
oğlu Kral İşpuini (M.Ö. 830-810) tarafından
yaptırılan ve kaya kapların ilk örneğini oluşturan Hazine Piri Kapısı’ndaki dört satırlık çivi
yazısında şöyle denmektedir:
“Sarduri oğlu İşpuini bu bağı ve
meyve bahçesini kurdu, Efendi’ye bu yazıtı yaptırdı...”
Görüldüğü
gibi bu yazıtta, henüz ulusal Tanrı Haldi’nin adı geçmemekle
birlikte, onun tanrısal bir ünvanı olan ‘Efendi’ sözcüğü yeralmıştır. Kral İşpuini’ye ait
günümüze kadar bulunmuş çivi yazılı anıtlardan sadece iki
ta-nesinde Tanrı Haldi’nin adı geçmektedir. Ancak Kral
İşpuinin’nin, oğlu Menua
ile birlikte yürüttüğü ortak yönetimde, resmi Urartu dini
oluşturulmuş ve Haldi, Urartu dininin başına
geçirilmiştir. İşpuini döneminde ele geçirilen bölgelerin yerel
tanrıları da Uratu Panteonu’na dahil edilmiştir. Bu nedenle
Meherkapısı Yazıtı, Kral İşpuini döneminden
itibaren Urartu Krallığı’nın politik haritasını
da canlı bir şekilde yansıtmaktadır. Ayrıca, bu iki
kralın Musasir Tapınağı’na yaptıkları bir dinsel
gezi sırasında, Tanrı Haldi karısı Bagbartu (=Arubani) ile
birlikte Musasir Tapınağı’nın baş tanrısı
olarak saygınlık görmeye başlamıştır.
Meherkapısı
Yazıtı’nda ikinci sırada Hava Tanrısı Teişeba yeralmaktadır. Hurri Panteonu’nun Hava
ve Fırtına Tanrısı Teşup ile aynı olan
Teişeba, Anadolu’nun en eski ve önemli tanrıları arasında
bulunmaktadır. Meherkapı Yazıtı’nda Tanrı
Teişeba’ya 6 sığır ve 12 koyun kurban edildiğinden
bahse-dilmektedir. Ayrıca ‘Tanrılar Listesi’nin 37.
sırasında, Tanrı Teişeba’nın maiyetine 2
sığır ve 4 koyunun daha kurban edildiği görülmektedir. Hava
Tanrısı Teişeba adına da, Urartu krallarından I. Rusa
(M.Ö. 735-714) ve II. Rusa (M.Ö. 685-645) tarafından kentler
kurulmuştur.
Üçüncü sırada yeralan Güneş Tanrısı Şiuini, Hurri dinindeki Şimigi’nin benzeridir. Urartu sanatında bu tanrı genellikle kanatlı güneş diski içerisinde betimlenmiştir. Güneş Tanrısı Şiuini’ye ise 4 sığır ve 8 koyun kurban edilmekteydi. Burada ilginç olan nokta, Güneş Tanrısı Şiuini adına Urartu kralları tarafından herhangi bir kentin kurulmamış olmasıdır. Ulusal Tanrı Haldi, Hava Tanrısı Teişeba ve Güneş Tanrısı Şiuini, Urartu dininde ‘Tanrısal Üçlü’yü oluşturduğundan adları birçok Urartu yazıtında birlikte geçer.
Bütün tanrılara kesilecek kurban sayısı toplam olarak 110 büyükbaş ve 310 küçükbaş hayvandan oluşmaktadır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, kurban edilecek hayvanlar yılda bir kere ‘Güneş Tanrısı Ayı’nda toplu olarak kesilerek parçalanmaktaydı. Kesimler, Meherkapısı’nın güneyindeki anakayanın düzeltilmesiyle elde edilmiş teraslarda yapılmaktaydı. Urartu Krallığı’nın yıkılmasından sonra da kaya kapılarının kutsallığını sürdürmesine karşılık, Urartu dini ve gizemli kült törenlerinin varlığını ne kadar sürdürdüğünü bilemiyoruz.